Monday, September 12, 2005

Tipaza

Cuma sabahi piril piril gökyüzünü görünce, erkenden sehrin batisina, sahile gitmeye karar verdik. Mayolari, havlulari cantaya atip yola koyulduk.
Sehre 25-30 km uzakliktaki Sidi Fredj, Zeralda ve Club des Pins'i geçince Cezayir il sinirina geliyoruz. Otobandan cikip tek seritli sahil yolundan, köylerin, kasabalarin icinden gecerek ilerliyoruz.
Deniz kiyisinda ne oteller ne de yazlik siteler var. Yolla denizin arasi tarlalarla kapli. Sazliklarla cevrilmis tarlalar, yer yer denizi görmemize engel oluyor. Yol boyu, ekmek, incir, balkabagi, yesillik satan köylü cocuklar...
Saat 9.30 civarinda Tipaza'ya ulasiyoruz. Burasi, tarihi Romalilara dek giden cok eski bir yerlesim merkezi. Tipaza, Fenikeliler tarafindan kurulmus. Roma Imparatorlugu zamaninda ise Kuzey Afrika'da Kartaca'dan sonra gelen en büyük sehir. Burada yetistirilen bugday, bakliyat,incir,üzüm ve zeytin Imparatorlugun önemli gelir kaynaklarindanmis.
Roma Imparatorlugunun gerilemesiyle beraber Tipaza da gözden düsmüs. 7.yüzyilda Araplar sehri ele gecirdiklerinde Tipaza o kadar kötü bir haldeymis ki, sehre Arapca'da "yikinti" anlamina gelen "Tefassad" adini vermisler.
Arabayi uygun bir yere park edip önce limana sonra da müzeye gittik.



Tipaza'daki kalintilar 1982 yilinda Unesco tarafindan koruma altina alinmis. Sehrin müzesi de yine Unesco'nun katkilariyla kurulmus. Burada 2000 yil önceden kalan cam ve seramik esyalar, canaklar, tabaklar, oyuncaklar, bronz esyalar, sikkeler ve mozaik tablolar sergileniyor.
Mozaiklerden biri özellikle dikkat cekiciydi. "Pax et Concordia" adli tablo mavili,kirmizili pek cok göz alici renkle bezenmisti. Gercek güzelligini yansitmasa da internette tablonun bir fotografini bulabildim.
Müzeden sonra Cherchell istikametinde yola devam ediyoruz. Burasi da dogasi, plajlari ve saraplariyla ünlü bir baska sehir.




Saat bir civarinda yeniden Cezayir istikametine dönüyoruz. Bu kez Soner, Corne D'Or adindaki tatil koyune gitmemizi öneriyor. Arkadaslarindan, yemyesil agaclar icinde altin sarisi kumlari, tertemiz masmavi deniziyle cok güzel bir yer oldugunu ogrenmis. Bense hem bahsedildigi gibi bir yer oldugundan hem de burayi bulabilecegimizden supheliyim. Daha once tavsiye uzerine gittigimiz yerler, Turkiye'yi bilen bizim gibileri icin, beklentileri karsilamanin cok uzagindaydi.
Burada isletmeler yollara yönlendirici levhalar koymuyorlar. Bunun ilk akla gelen nedeni turizmin gelismemesi olsa da, asil nedenin güvenlik kaygisi oldugunu dusunuyoruz. Bir bilenle gitmiyorsaniz eger, aradiginiz yeri bulma sansiniz cok düsük.
Birkac kisiye sorup tarif ettikleri dogrultuda gitmemize ragmen sonuc alamiyoruz. Tam eve dönmeye karar vermisken bir an, paralel yolda agaclarin arasinda bir tabela ilisiyor gözüme: Corne D'Or. Ileriden geri dönüp aradigimiz yere ulasiyoruz nihayetinde. Kapida guvenlik gorevlileri, gelenlerin kim olduklarini, ne amacla geldiklerini anlamak icin sorular soruyorlar. Iceri girebilecegimizden emin degiliz,
onumuzde iki cezayirli genc erkegin bulundugu arac geri cevriliyor. Sira bize gelince gorevliler ikna oluyorlar ve iceri aliniyoruz.
Cam agaclarinin icinde kücücük bir tatil köyü. Mavi ile yesilin insana yasama sevinci veren birlikteligi...Iste tam aradigimiz gibi bir yer...
Bir yarimadanin burnuna kurulmus burasi. Iki kücük koydan denize girilebiliyor. Birer bira icip yorgunlugumuzu attiktan sonra Akdeniz'in serinligine birakiyoruz kendimizi.
Saat beste eve dönmeye karar veriyoruz. Tam anayola cikarken polis durduruyor. Hatali oldugumuzu, tali yoldan anayola cikilmamasi gerektigini söyleyip ehliyeti ve ruhsati istiyor. Ehliyete bakinca "Türkiya" diyor gülümseyerek ve ceza kesmiyor. Cezayirliler Osmanli Imparatorlugu döneminden kalma bir sempati duyuyorlar Türklere karsi. Dedeleri, atalari Türk olan pek çok Cezayirli var. Kizlarina "Türkiya", "Istanbul" gibi isimler veriyorlar.
Dönüs yolu kalabalik. Sabah ve ogle saatlerinin sessizligi, sakinligi Cuma namazinin bitiminde sona eriyor, yerini her zamanki kaotik ortama birakiyor. Sabahleyin bir saatte aldigimiz yolu bu kez iki saatte kat ederek eve variyoruz.

Ingiliz yazar Geoff Dyer 'in Albert Camus'nün " Return to Tipaza" adli yazisina istinaden yaptigi Tipaza'ya yaptigi geziyle ilgili yazisi

3 comments:

Anonymous said...

Salut,

I can't understand anything you wrote about Tipaza. Did you go there? Did you enjoy your trip?

Farid

Isil Simsek said...

Hi Farid,
Yes, I went to Tipaza. We've lived in Alger for 1 year and just returned back to Turkey 15 days ago.

Anonymous said...

I've been searching for your blog again every since I left the comment. Now I will bookmark it for sure.

My SIL is from Algiers.