Friday, November 24, 2006

Bulustugumuz Yer Burasi

John Berger'in son kitabi "Here is where we meet", Cevat Capan-Gonul Capan-Muge Gursoy Sokmen cevirisiyle yayinlanmis.
Kitap, 2005te Ingiltere'de yayinlandiginda yazarin onuruna bir dizi etkinlik yapilmisti. O gunlerde biz Cezayir'deydik, kitaptan ve etkinlikten internet sayesinde haberdar olmustuk, kisa bir yazi yazmistim John Berger'la ilgili. Ayni gunlerde Turkiye'de birileri Orhan Pamuk'un kitaplarini yakma onerisiyle gundemi isgal ediyordu...


(18/4/2005 tarihinde Acik Radyo'nun internet sitesinde yayinlanmistir)

İşte Buluştuğumuz Yer


Görsel sanatlarla ilgilenip de John Berger adını duymayan yoktur. Berger’in Görme Biçimleri adlı kitabı artık bir klasik niteliğinde. Günümüzün en etkili sanat eleştirmenlerinden biri sayılan marksist düşünür, aynı zamanda şair, senaryo yazarı, romancı ve belgesel yazarı.



1926 Londra doğumlu Berger, 16 yaşında Central School of Art’a girse de 2. Dünya Savaşı yüzünden eğitimini yarıda bırakmak ve iş hayatına atılmak zorunda kalır. Çalıştığı şirkette faşizmden kaçan Avrupalı entelektüellerle - yazarlar, felsefeciler, ressamlar, tarihçiler- tanışır ve onlardan pek çok şey öğrenir. Yıllar sonra, “Üniversiteye gidemedim ama 16 yaşındayken yaşadığım o dönem benim için çok güzel bir eğitimdi” diyecektir. Kendi deyimiyle “ikinci eğitim dönemi” 70lerin başında Fransız Alpleri’nde bir köyde yaşamaya karar vermesi ile başlar. Pek çok kişi bu durumu yadırgasa, arkadaşlarından biri “napıyorsun,sen daha yaşlanmadın!” dese de kararını vermiştir. “Birden fark ettim ki, hikâyelerini yazdığım insanlar hakkında pek az şey biliyorum. Benim yabancısı olduğum yaşam şartları, pek çok insanın yaşamak zorunda kaldığı türdendi. Üstelik koşullar giderek kötüleşti. Sadece okuyarak bu insanların hayat şartlarını anlayamazsınız. İnsanın bizzat yaşaması, tecrübe etmesi gerekir.”



“Burada, samimi olduğum kişiler, çocukluklarını da burada geçirmiş olan yaşlı çiftçiler.Gençler, çoktan köyü bırakıp gitmişlerdi. Yaşlı çiftçiler benim öğretmenlerim oldular. Onlardan doğa, toprak ve mevsimler hakkında çok şey öğrendim. Hayvancılığa ve tarıma dair pek çok pratik işi ve yaşamın değerini onlardan öğrendim.” Bir zamanlar Avrupa’da adlı üçlemesini bu ortamda kaleme alan Berger, yok olmaya yüz tutan köylülüğü, köyden kente göç eden köylülerin şehirde var olma çabalarını dile getirir.



1972 yılında G. adlı romanı ile Booker ödülü kazanır. Ödülünün yarısını Kara Panterler’le paylaşacaktır. Yedinci Adam, en sevdiği kitaplarından biri. “Bir yazar olarak bana en fazla tatmin sağlayan anlardan birini İstanbul’da yaşadım. Bunun ödüllerle falan ilgisi yok. Bir arkadaşım, İstanbul’un varoşlarından birinde oturan bir ahbabını ziyarete edecekti, ben de kendisine eşlik ettim. Çay içtik,sohbet ettik ve raflardan birine gözüm takıldı; yirmi kadar kitap vardı. Birisi de Yedinci Adam’dı. O an, yazar olduğum için kendimi çok şanslı hissettim. Kitaptaki deneyim,yaşamın deneyimine erişmişti, kabul edilmiş ve dile getirilmişti.”



Yıllardır Fransız Alpleri’nde sade bir yaşam süren John Berger’dan bir hayli uzak kalan Britanyalı sanatseverler bugünlerde Londra’da yazarın onuruna bir dizi etkinlik düzenliyorlar. Yazarın henüz yayımlanmamış yeni kitabı “ Here is where we meet” (Buluştuğumuz Yer) ile aynı adı taşıyan etkinlik 11 Nisan’da başlayıp 18 Mayıs’a kadar sürüyor. Pek çok söyleşinin, performansın,film gösteriminin, münazaranın yer alacağı etkinliğe Geoff Dyer, Michael Ondaatje, Anne Michaels ve Simon McBurney gibi yazarlar da katılacak ; yazının amacını,nelere muktedir olduğunu ya da olamadığını tartışacaklar.



İnsanın şimdi Londra’da olmak vardı diyesi geliyor ya, biz şimdilik, kitap yakmaktan, kitap imha etmekten kurtulup, yazar kadri bilir bir toplum olacağımız günlerin uzakta olmadığını umalım.

Kaynaklar:

www.johnberger.org

www.sfgate.com John Berger söyleşisi,(Kenneth Baker) 06-01-2001

www.telegraph.co.uk , Sanatçının vahşi ve yaşlı bir adam olarak portresi, 23-07-2001

Thursday, November 16, 2006

Wey nehri



Bugünlerde hava bulutlu ve yagmurlu ancak bir kac gün once gokyüzü yine piril pirildi. Daha once nehir kiyisinda yaptigimiz yürüyüslerden soz etmistim. Wey nehri boyunca 32km.lik bir yürüyüs parkuru var. İster yürüyün, ister bisiklete binin veya tekne kiralayin.
On yil İstanbul'da yasadiktan sonra burada en cok hosuma giden seylerden biri bu: Evden cikip hic bir vasitaya gerek duymadan, yürüyerek , böyle bir yere ulasmak, yillanmis cinarlarin altinda soluklanmak...

Thursday, November 02, 2006

Barbican Centre'de gecirilen bir aksam

22 Ekim pazar gününe dair gecikmis bir not

Yeni bir ülkede gecirilen ilk gunlerin heyecani. Gorulecek, gezilecek ne cok yer var, dinlenecek müzikler, tadilacak tatlar, arsinlanacak sokaklar...
Pazar günü trene binmis Londra’ya giderken bunlari dusunuyorum.
Yagmur damlalari pencereleri islatiyor.
Waterloo istasyonu son durak.
Buradan metroyla Barbican Centre’a gidiyoruz.
Barbican Centre, Avrupa’nin en buyuk sanat kompleksiymis.
Sehrin gobegindeki bu devasa merkez, 1960 li yillarda insa edilmis. Tiyatrolari, cafeleri, rezidanslari,sinemalariyla Barbican Centre, BBC’nin 2003 yilinda yaptigi bir ankete gore sehrin en cirkin binasi secilmis.


Barbican Centre

İceri girer girmez saat sekizdeki Toumani Diabete konseri icin biletlerimizi aliyoruz.
Ama ondan once ucretsiz birkac konser var.
Once El Tanburi grubundan Hassah El Ashry, simsiyya denilen geleneksel bir calgiyla cikiyor sahneye. Sonra Suriyeli kanun sanatcisi Abdullah Chhaddeh grubu Nara'yla birlikte cikiyor. Sonrasinda Sierra Leonalı Abdul Tee Jay cikiyor, Bati Afrika'dan blues ezgileri.


Toumani Diabete

Yemekten sonra konser salonuna geciyoruz. Mali'li kora sanatcisi Toumani Diabete, Symmetric Orchestra'yla sahnede. Bati Afrika'nin degisik ülkelerinden gelen grup üyelerinin enerjik müzigiyle güzel bir gece geciriyoruz.
Dinlemek isterseniz soyle buyrun.

Not:Fotograflar internetten alinmistir.