Wednesday, August 15, 2007

Stendhal sendromu

Posta kutumu düzenlerken buldum bu notu.
Soner göndermişti.
İngiltere'ye yeni geldiğimiz zamanlar... Londra'daki müzeleri gezme heyecanı ve isteğiyle içimiz kıpır kıpırken bir haftasonu Tate Modern'e gitmiştik.
Sonuç: hüsran. Muazzam bir kalabalık, ne konsantre olup eserleri inceleyebilmek mümkün, ne sakince yürüyebilmek müzede. Gezebilseniz dahi verimli olacak gibi değil. Önceden çalışıp öyle gitmeli, ama o kadar çok müze, o kadar çok sanat eseri var ki...Kendimizi çok yorgun hissetmiştik dışarı çıktığımızda.

Onun ardından Soner, Açık Radyo'da yayınlanmış olan Didik Didik Freud programından şu anekdota rastgelmiş, bana da göndermişti:

Serol Teber: Stendhal Sendromu’nu şöyle tanımlayabiliriz; Standal, Floransa’ya gittiği zaman
o kadar küçük bir mekân içinde, o kadar çok fazla sanat eseri görmüştür
ki, sonunda bir katedralin içinde ciddi bir baygınlık geçirmiştir ve
kendisini zorlukla dışarıya, çimenlerin üzerine atıp yatmak zorunda
kalmış, dakikalarca yattıktan sonra kendini toparlayıp, oteline dönecek
duruma gelmiştir. Birkaç yıl önce, Floransalı bir psikiyatr, pek çok
turistte bayılmalar, halusinasyonlar, hezeyanlarla, taşikardilerle,
kalp çarpıntılarıyla, tansiyon düşmeleri veya yükselmeleriyle birlikte
bu tür oryantasyon bozukluğu içeren ve klinik tedaviye gereksinim
gösteren bir belirtiler kompleksi tespit etmiştir ve buna Stendhal
Sendromu adını koymuştur ve hakikaten Floransa’nın merkezinde, Roma’nın
merkezinde birkaç tane ambulans olası bir Stendhal Sendromu’na karşı
hazır beklemektedir.

Şenol Ayla: İlginç bir durum, tıp literatürüne edebiyattan bir aktarma.

Serol Teber: Freud da bunu Musa heykeli karşısında yaşamıştır, Goethe yaşamıştır, benzer duyguları, pek çok kişi yaşamıştır.

3 comments:

Oya Kayacan said...

Sevgili Işıl, klinik tedavi gerektirecek hallere düşmesem bile, yüzeysellikten sıyrılıp derinlemesine daldığım her şey sarsıyor beni.

Ümit Kurt said...

ilginç ama faydalı bir bilgi oldu benim için ;)

yasemin said...

ben de yaşamıştım ışıl. işe girdiğimde, ilk yılık iznime denk gelen film festivalinde film izlemekten çatlayacaktım az kalsın. daha önceleri, zaman (hep vizelere denk gelirdi) ve para kıtlığından doğru dürüst ya da istediğim kadar filme gidemememin acısını çıkarayım derken hastanelik oluyordum az daha. epey bir bilet yakarak yatak istirahati yapmak zorunda kalmıştım festivalin ilk 10 gününden sonra. çok fenaydı bi daha hiç sinemaya gidemiycem sanmıştım. abartmaya hacet yok :p