Bizim ilk kitabımız Ali Mitgutsch'un Komm mit ans Wasser'ıydı. Bu sihirli bir kitaptı. Hiç kaybolmadı. Bir kere dolmuşta, bir kere vapurda, bir kere parkta unuttuğumuz halde bulundu. Hatta vapurda unuttuğumuzda ve bulmak için hiç umudumuz olmadığını düşündüğümde arkamızdan elinde kitap koşturan beyefendi yerde uğur böceği gibi sırt üstü yatmış ağlayan kızıma, sonra elinde koşturduğu kitaba bakıp sormuştu: "Bunun için mi ağlıyor?" Sonra başımıza toplanmış, "Kızım çocuk saralı mı?" diye soran ikiz yaşlı nineler. Bilmem hiç yaşlı ikiz gördünüz mü? Hele tıpkı çocukluklarındaki gibi bir örnek giyinme alışkanlığını sürdürenlerini? Bunlar öyleydi ama ben çok yorgundum önce onları çift görüyorum sandım. İkiz olduklarını arkalarından bakınca anladım, neyse- işte bu nineler, uğruna kıyametin koparıldığı bu kitaba kutsal bir kitaba bakar gibi baktılar zira benim ufaklık büyülenmiş gibi ağlamayı kesip burnunu çeke çeke kitabını kucakladı. Bu kitap, kızımın boyu, dizlerimi bir buçuk kafa boyu geçtiği günlerde gittiğimiz bütün restoranlarda masadan yemeğimi bitirerek ve doyarak kalkmamı sağladı. Bir tek yemek sonrası kahvem geldiğinde 'Yakala beni anne!' oyununu oynamaya başlamış oluyorduk ama olsun bunun bana soğuk kahve içme alışkanlığı kazandırmaktan başka bir zararı olmadı. Şebnem İşigüzel, Radikal Kitap,15/06/2007
1 comment:
Defnoş bebeğe bayıldım Işıl. Bibik'e üzüldüm. Annenler bakıyor diye biliyorum. Canım yaaa. İngilizler almaz onu içeri ama kara ve tren yolu ile kaçırabilirsin. Roma Londra arası kaçak kedi transferimiz hayli olmuştur. Yeni evinde güle güle otur artık. Taşınmaya biraz ara verin! Sevgiler.
Post a Comment