Thursday, September 13, 2007

Minik kulaklar için

Bugünlerde bizim evde DJ'liği Defne ele aldı.
Bu CDleri çok seviyor. Bazı şarkıları duyar duymaz gülümsemeye, kafasını sağa sola sallayıp dansetmeye başlıyor.


Bu Cd'yi hamileyken katıldığım doğuma hazırlık kurslarına giderken, hastanede, bir tezgahta görüp almıştım. 50 penny gibi komik bir fiyata satılıyordu. Bir öğretmen hazırlamış bu CD'yi. Hareketli çocuk şarkıları, arka planda bebek ya da hayvan sesleri var; çok güzel.





Brazillian Lullaby'ı bir kaç yıl önce İstanbul'dan almış ve çok beğenmiştik. Şimdi Defne'yle dinliyoruz. O da sevince, bir kaç hafta önce Cuban Lullaby'i aldık. Bu, Elipsis Arts tarafından hazırlanmış bir ninni serisi. CD'lerin kapakları da, broşürler de çok güzel. Amazon'da şarkılardan kısa bölümler var, isterseniz dinleyebilirsiniz.

Sevgili Elif, bir süre önce Rockabye Baby den bahsetmişti. Bebeğinizle Radiohead dinlemek ister misiniz? Ya da U2?
Biz buradan henüz bir şey almadık ama siteye girince başlayan Radiohead parçasını çok seviyoruz.




Defne, Vashti Bunyan'ı çok seviyor. Kimbilir, belki de ben hamileyken onun albümlerini çok dinlediğim içindir. Vashti Bunyan'ın ilginç bir hikayesi var. Okumak isterseniz tıklayın.Ben özellikle Look Aftering albümündeki Here Before şarkısını çok seviyorum.

once I had a child
she was smiling like sunshine
she could see it all
like she'd been here before



...ve Bach. Bir keresinde Defne, oyuncağını bir kenara bırakıp gerçekten Bach dinlemeye başlayıp bizi çok şaşırtmıştı.

Wednesday, September 12, 2007

John Lennon - Beautiful Boy (to Sean)

Fikret Kızılok'tan sonra bugün de John Lennon dinleyelim.

Orhan Pamuk

Geçen hafta bahsetmiştim: Orhan Pamuk, Öteki Renkler'in İngilizce'ye çevrilmiş olması dolayısıyla burada bir konuşma yapmıştı. Söyleşiyi, The Independent gazetesinin edebiyat editörü Boyd Tonkin yürütmüş. Tonkin'in konuyla ilgili dün yayımlanan yazısı dikkat çekici:

Boyd Tonkin: Athens and Ankara could redraw our mental maps

Tuesday, September 11, 2007

Wednesday, September 05, 2007

Comicopera




Robert Wyatt'in yeni albümü Comicopera 8 Ekim'de piyasaya çıkıyormuş.
15 Ekim'de de Londra'da Southbank Center'da bir söyleşi yapacakmış.(Bugün de Orhan Pamuk söyleşisi var Southbank'te) Defne'yi bırakıp bir yere gidemiyoruz ama Robert Wyatt'a en azından Soner'in gitmesini çok isterim.

Tuesday, September 04, 2007

Bezsiz bebek

Bir kaç gün önce Radikal'de bir haber çıktı: Bezsiz çocuk, dertsiz çocuk mu?

Haberi yazan kişi kimse, adı belirtilmemiş, konuyu hiç araştırmadan yazdığı için tamamen yanlış aktarmış.
Her şeyden önce bu yöntem, Çin'de, Hindistan'da ve Afrika'da yüzyıllardan beri uygulanan bir yöntem. İngilizcesi "Ellimination Communication" yani "Tuvalet İletişimi".
Yöntemin önerdiği şey şu: Bebekler çiş ya da kaka yapmadan önce çeşitli sinyaller verirler, huysuzlanırlar, emiyorlarsa kendilerini geri çekerler vs. Bu işaretleri anlayıp çocuğu tuvalete yada lazımlığa tutarsanız bez kullanmanıza gerek kalmaz. Eğer bebeğin verdiği işaretlere duyarsız kalınırsa, belli bir yaştan sonra (6.ay civarı) bebek bu işaretleri vermemeye başlar.
Bebeğin işaretlerini okuyabilmek için tabir-i caizse annenin kendini eğitmesi gerekir. Yani bu yöntem, hiç bir şekilde, çocuğa zorla tuvalet eğitimi vermeye yönelik değil.
Zamanı ve sabrı olan anneler deniyor ve yapıyor.Benim de çok ilgimi çekmişti ama o kadar sabırlı değilmişim doğrusu.

Monday, September 03, 2007

Su çiçeği

Defne'miz su çiçeği geçiriyor.
Bu çocukluk hastalıklarını bu kadar erken beklemiyorduk -Defne bugün 8 aylık oldu-ama bir yerlerden su çiçeği virüsü kapmışız.
Cuma günü gittiğimiz doktor ilaç vermemişti, gerekirse calpol (bebekler için ateş düşürücü ve ağrı kesici bir şurup) vermemizi söylemişti.
Dün bir türlü uyuyamadı ve çok ağladı. Bunun üzerine sabah yeniden doktora gittik, bu sefer "çiçek"lere sürmemiz için bir losyon, başka bir ağrı kesici ve antihistamine'le döndük. Sanırım işe yaradılar, şimdi huzurlu bir şekilde uyuyor.

Wednesday, August 15, 2007

Stendhal sendromu

Posta kutumu düzenlerken buldum bu notu.
Soner göndermişti.
İngiltere'ye yeni geldiğimiz zamanlar... Londra'daki müzeleri gezme heyecanı ve isteğiyle içimiz kıpır kıpırken bir haftasonu Tate Modern'e gitmiştik.
Sonuç: hüsran. Muazzam bir kalabalık, ne konsantre olup eserleri inceleyebilmek mümkün, ne sakince yürüyebilmek müzede. Gezebilseniz dahi verimli olacak gibi değil. Önceden çalışıp öyle gitmeli, ama o kadar çok müze, o kadar çok sanat eseri var ki...Kendimizi çok yorgun hissetmiştik dışarı çıktığımızda.

Onun ardından Soner, Açık Radyo'da yayınlanmış olan Didik Didik Freud programından şu anekdota rastgelmiş, bana da göndermişti:

Serol Teber: Stendhal Sendromu’nu şöyle tanımlayabiliriz; Standal, Floransa’ya gittiği zaman
o kadar küçük bir mekân içinde, o kadar çok fazla sanat eseri görmüştür
ki, sonunda bir katedralin içinde ciddi bir baygınlık geçirmiştir ve
kendisini zorlukla dışarıya, çimenlerin üzerine atıp yatmak zorunda
kalmış, dakikalarca yattıktan sonra kendini toparlayıp, oteline dönecek
duruma gelmiştir. Birkaç yıl önce, Floransalı bir psikiyatr, pek çok
turistte bayılmalar, halusinasyonlar, hezeyanlarla, taşikardilerle,
kalp çarpıntılarıyla, tansiyon düşmeleri veya yükselmeleriyle birlikte
bu tür oryantasyon bozukluğu içeren ve klinik tedaviye gereksinim
gösteren bir belirtiler kompleksi tespit etmiştir ve buna Stendhal
Sendromu adını koymuştur ve hakikaten Floransa’nın merkezinde, Roma’nın
merkezinde birkaç tane ambulans olası bir Stendhal Sendromu’na karşı
hazır beklemektedir.

Şenol Ayla: İlginç bir durum, tıp literatürüne edebiyattan bir aktarma.

Serol Teber: Freud da bunu Musa heykeli karşısında yaşamıştır, Goethe yaşamıştır, benzer duyguları, pek çok kişi yaşamıştır.

Wednesday, August 08, 2007

Anne sütü



1-8 Ağustos haftası Dünya Emzirme Haftasıydı. Benim buradan takip edebildiğim kadarıyla Türkiye bu konuda pek aktif değildi.
Ben emzirme oranının Türkiye'de çok daha yüksek olacağını tahmin ederken şu yazıdan öğrendim ki, Türkiye'de ilk aylarda yüzde 97 olan emzirme oranı üçüncü ayda yüzde 14'e düşüyormuş.Beş yılda bir gerçekleştirilen Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırmaları'na göre ilk altı ay sadece anne sütüyle beslenen bebek oranı 1998'de yüzde 1.3'ken 2003'te yüzde 21' e çıkmış, ki bu bile oldukça düşük bir rakam.

Anne sütünün yararları konusunda gerek internetten gerekse kitaplardan pek çok bilgiye ulaşmak mümkün. Bu tür konuları daha çok Veggie Way'de yazsam da burada da bu konuya değinmeden geçmek istemedim.
İngiltere'deki oranlar da pek içaçıcı değil.Yine de ben bu konuda ebelerden çok destek gördüm. Zaten hastaneden ancak bebeği doğru şekilde emzirebildiğinizi gördükten sonra çıkarıyorlar. Doğumdan sonraki ilk on gün boyunca, gün aşırı ebe eve gelip bebeği ve anneyi kontrol ediyor. Keşke aynı şartlara her anne ve bebek sahip olabilseydi...

Konunun uzmanı olmasam da edindiğim tecrübeleri burada paylaşmak istiyorum.

  • Doğumdan sonraki ilk bir saat içinde bebeğinizi muhakkak emzirin. Kolostrum adı verilen bu ilk süt, bebek için son derece faydalı. Buradaki ebeler anne adaylarına, hiç emzirmeseniz bile en azından ilk üç gün emzirin diyorlar.
  • Bebeğinizle ten tene temas kurun.
  • Bol bol sıvı tüketmek, karbonhidrat alımını arttırmak, iyi beslenmek,
  • ısırgan, rezene çayları içmek,bolca helva veya susam,bulgur, bira mayası tüketmek, bebek uyurken dinlenmek ve uyumak, sütü arttıran unsurlar. Emziren bir anne günlük olarak fazladan ortalama 500 kaloriye ihtyaç duyar.
  • Yenidoğan bebeğinizi saatle değil, ne zaman isterse emzirin. Sık emzirmek hem sütü arttırır hem de bebeğinizin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar. Doğumdan sonra sarılığa yakalanan bebekler gerekirse uykudan uyandırılıp sık sık emzirilmelidir.
  • Emzirmek göğsünüzü deforme etmez. Göğüslerimizin şekli biz hamileyken değişir.
  • İlk birkaç gün, bebeğiniz doğru şekilde emmeyi öğrenene kadar, göğüs ucu yara olabilir. Göğüs ucuna sütünüzden sürmek bu yaraları kolayca iyileştirir. Bu tarihten sonra hala acı hissediyorsanız bebeğiniz memeyi doğru şekilde kavrayamıyor demektir. Doktorunuzdan, emzirme danışmanlarından yada tecrübeli bir anneden yardım isteyin.
  • Bebeğinizin kilosu istikrarlı bir şekilde artıyorsa, günde 5-6 kez altını ıslatıyorsa, emerken huzur içinde uyuyakalıyorsa sütünüz yeterli demektir.
  • Bebekler büyüme dönemlerinde (6-7. haftalar,3. ay ve 6. ayda) daha fazla emmek ya da yalnızca göğsünüzde durmak isteyebilirler. Bu sayede annenin vücudu daha fazla süt üretmesi gerektiğini anlar. Süt üretiminizi arttırmak için bebeğinizi göğsünüzde tutmaktan kaçınmayın, bebeğe emzik vermeyin.
  • Bebekler annelerinin memesi farklı şekilde, emzik ya da biberonları farklı şekilde emerler. Karışıklık yaratmaması için üç aydan küçük bebeklere emzik ya da biberon vermeyin.
  • Bebeğinizi emzirdiğiniz sürece "emziren anneler için vitamin takviyesi" ve bebeğin beyin gelişimi için çok yararlı olan omega 3-6-9 desteği alın.
  • Bebeğinizi ilk 6 ay boyunca yalnızca anne sütüyle besleyin. Türkiye'de ek besinlere geçme konusunda çok acele edildiğini, bunlara başlandığında da bebeklerin sindirim sistemlerinin kaldıramayacağı kadar ağır yiyecekler verildiğini gözlemliyorum. İlk bir yıl boyunca bebeğin temel besin kaynağı anne sütü olmalıdır. Ek besinler,bebeğe sadece çiğnemeyi öğrenmesi ve yeni tatlara alışması için verilmelidir.
  • Zamanında doğmuş (38.haftadan sonra) ve anne sütüyle beslenen bebeklerin demir takviyesine ihtiyaçları yoktur. Anne sütünün demir emilimi oranı % 50 ila 70 arasındadır. Demir takviyeli bebek mamalarında ise bu oran yalnızca %3 ila 12 arasındadır. (Kaynak:Kellymom)
  • Nerede olursa olsun, bebeğinizi emzirmekten çekinmeyin. Sütünüz bebeğinizin en doğal ihtiyacı.

Dünya Sağlık Örgütü en az iki yıl boyunca emzirmeyi tavsiye ediyor. Türkiye'de ortalama emzirme süresi on iki aymış. Dünya ortalaması ise 4 yıl. Bir buçuk iki yaşından sonra emzirmenin garip karşılandığı bir dünyada yaşasak da, demek ki pek çok anne daha uzun süre (süt dişlerinin dökülme yaşı olan yedi-sekiz yaşına kadar) emzirmeye devam ediyor.

Ben bebeğimi emzirmeyi çok istiyordum. Başlangıçtan itibaren ebelerden aldığımız destekle bu konuda hiç bir zorluk yaşamadık. Soner de her zaman çok destek oldu. Defne, 31. haftasını idrak ettiği şu günlerde haftada bir iki kez, bir iki kaşık buharda pişmiş meyve veya sebze yiyor, onun dışında tamamen anne sütüyle besleniyor. Benim sütüm olduğu sürece, kendisi bırakmak isteyene kadar da devam edecek.

Tuesday, August 07, 2007

7 aylık



Posted by Picasa


Az önce Defne'nin alttan bir dişinin çıkmakta olduğunu fark ettim.Minik bebeğimiz büyüyor!